19 Nisan 2013 Cuma

GALATA * HAMMAM

 

**mügeninetegindekitaslar blog okuyucularına %15 indirim **

 
 
   Sizinle küçükmü küçük, şirinmi şirin bir dükkana gidiyoruz; Galata’da  Kule Çıkmazı Sokak’ta bulunan “HAMMAM” a.

 
   Önce girişinin sevimliliği çekiyor sizi. İçeri girdiğinizde mis gibi sabun kokusunu alıyorsunuz. Küçük bir mekan olmasına rağmen sizi boğmayan bir yer. 
 
 
   İçeride el yapımı ve bitkisel sabunlar, çeşit çeşit peştamaller, havlular, bakır banyo tasları, bornozlar var.
 
 
   Yani hamamla ilgili aklınıza ne geliyorsa hepsi. Buranın özelliği, ürünlerin doğal ve çoğunun el emeği olması.

 
   Dükkan sahibi Elif Oran Hanım ise hoşsohbet, güleryüzlü ve canayakın bir insan. Buraya  Elif Hanım ile sohbet için dahi gidilebilir.
 
 
   Turistik bir yer olmasına rağmen fiyatlar çok makul. Örneğin sabunlar 5Lira’dan başlıyor. Bu sabunların bitkisel olmaları dışında bir özelliğide nemlendiricili olmaları. Ek bir nemlendiriciye gerek kalmıyor.
 
 
  Gül kokulu sabunlar kaçmaz derim. Peştamaller 10Lira’dan başlamakta.
Ama başta belirtiğim gibi blog okuyucularıma Elif Hanım %15 indirim uygulayacak!




   Bugün ne yapsam diye düşünüyorsanız,  bir Galata Turu ile gününüzü renklendirebilirsiniz.
                         Hadi hayatınıza bir tutam tat için küçük bir mola...
                                                                                            Müge
  

Adres: Kule Çıkmazı Sok. 1/C
Tel: (0212) 245 70 75

 


15 Nisan 2013 Pazartesi

GALATA* KONAK CAFE

 
 
   Önümüz bahar, güzel havaları değerlendirmek isteyenler için Galata’ya Konak Cafe’ye gidiyoruz. Peki nasıl mı gidiyoruz,  Karaköy’e vardıktan sonra Bankalar Caddesi’nden ünlü “Kamondo Merdivenleri”nden çıkıyoruz. Aman bu merdivenlerde durup fotoğraf çekmeden ilerlemiyoruz.

  Kamondo Merdivenleri, İstanbul’un Galata semtindeki Voyvoda Caddesi’yle Banker Sokağı’nı birleştiren barok üsluplu merdivenlerdir. 1850’li yıllarda yapılan merdivenler bölgenin en önemli banker ailelerinden biri olan Kamondo ailesinden Avram Kamondo tarafından yaptırılmış. O zamanlar Banker Sokağı da Rue Kamonda (Kamonda Caddesi) olarak bilinmekteymiş.*
 
  
   Kamondo Merdivenleri’nde fotoğraflarımızı da çektikten sonra hiçbir yere sapmadan yürüyoruz. Sağ tarafımıza Avusturya Sen Jorj Hastahanesi geliyor, onu geçiyoruz ve Göz Hastanesi’ni görüyoruz, hastanenin tam karşısı Konak Cafe. 

 
110 yıllık bir binaya adım atıyoruz, cafe için asansör ile üçüncü kata çıkıyoruz.
 
 
Konak Cafe’nin iç dekorasyonu Galata’nın büyüsüne uygun döşenmiş



İçeride vakit geçirmekten kendinizi alamayacaksınız ancak sizi büyüleyecek kısım teras katında.  
 
  
   Terasa adım atar atmaz muhteşem bir manzara ile karşılaşıyorsunuz. Bi tarafınızda Galata Kulesi, bi taraftanızda Göz Hastanesi’nin kulesi  ve muhteşem boğaz manzarası. Sırf bu görüntü için gitmeye değecek bir yer.

 
   Bu arada bir parantez de Göz Hastanesi’nin kulesi için açmak isterim. Kule, kilise çan kulesi sanılırmış. Ancak bu yapıyı İngilizler işgal sırasında İngiliz Hastanesi olarak yapmışlar ve boğazı gözetleyebilmek içinde kuleyi inşa etmişler.

Göz Hastanesi
   Sonrasında Kızılay’a devir olmuş. Şuan ise Göz Hastanesi olarak kullanılmakta, yani hiç kilise olmamış.

 

   Konak Cafe ise 2006 yılında Konak Pastaneleri’nin devamı olarak açılmış, daha sonra pastane kapatılmış, şimdi cafe ve restoran olarak hizmet veriyor.

 
 
Hertürlü içecek ve yiyeceği bulabileceğiniz bir mekan.
  
 
   Fiyatlar biraz yüksek. İçecekler 9 Lira’dan , yemekler 25Lira’dan başlamakta. Haftasonu açıkbüfekahvaltı 40 Lira. Tatlıları Nişantaşı Konak Pastanesi’nden gelmekte. 
 
Şef Yücel Bey ve çalışanları gayet güleryüzlü ve ilgililer.   
 

 
   Kısacası kendine zaman ayırmak ve güzel bir gün geçirmek isteyenler için kaçırılmayacak bir mekan.

   Hadi hayatınıza bir tutam tat için küçük bir mola...
                     Müge


*www.seyriistanbul.com



 


1 Nisan 2013 Pazartesi

MISIR ÇARŞISI * BAB-I HAYAT

 
   Doğrusunu söylemek gerekirse, Eminönü’ne bir iş için geçmiştim. Kapalı, basık bir hava ve iç sıkıntısı ile… Bir saat kadar boş zamanım vardı. Fotoğraf makinemide ne olur olmaz diye yanıma almıştım. Ne de iyi yapmışım…

   Ve Kendimi Mısır çarşısında buldum. Bu sefer Haseki kapısındaydım.
  



















   Haseki kapısından   girdiniz mi hemen sol tarafta kuytuda kalan bir giriş göreceksiniz ve ayaklarınız sizi Bab-ı Hayat Restoranı’na, ne havanın nede iç sıkıntısının kalmayacağı bir yere götürecek.



   İnce bir ustalıkla işlenmiş bu mekana hayran kalmamak imkansız. Saray havası buram buram. Bab-ı Hayat’ın restorasyonu bir yıl sürmüş. Dokuz sene önce restorana dönüştürülmüş. Çok önceleri, seyislerin konakladıkları yer olarak kullanılmış, daha sonra depo görevi görmüş ve en son şimdiki halini almış.


     Restorasyonu Topkapı Sarayı’ndan esinlinerek yapılmış. Altın Yol, Ocaklı Sofa, Çifte Kasırlar ve Kubbe Altı gibi ayrı bölümlerden oluşuyor. Hayran kalmamak imkansız

  
   Padişahin sefere giderken cariyelerine altın dağıttığı yola Altın yol denirmiş. Kubbe Altı bölümünde ise Topkapı Sarayı’nda bulunan Sultan Murad’ın odasındaki kubbenin aynısı tasfir edilmiş. Bakmaya doyamıyorsunuz.
   Bab-ı Hayat’a adım attığınız andan itibaren kendinizi sarayda hissediyorsunuz.

             
     Bab-ı Hayat'ta Osmanlı Mutfağı’ndan seçme yemekler, çorbasından kuzu kapamasına ve Antep'ten özel olarak gelen tatlılara uzanan bir lezzet şöleni bulabilirsiniz. Bu tarihi mekanda fiyatlar ise şaşılacak derecede makul. En pahalı et yemeği 32 lira.











  Alışılmışın dışına çıkmak için çok güzel bir şehirde yaşıyoruz. Kendimizi az da olsa AVM'lerden, iç içe geçmiş cafe ve restoranlardan uzaklaştırmak için uzağa gitmeye gerek yok. 
Herşey yanıbaşımızda. Sadece biraz görmeye çalışmak gerekli.
 
Hadi hayatımıza bir tutam tat için küçük bir mola..
                                                                      Müge
Bab-ı Hayat: Hayat kapısı